Sağlık Köşesi

Op.Dr.İlhan DEMİRYILMAZ

Şelaşyon Tedavisi Nedir?

Vücutta biriken toksik minerallerin ve metallerin kuvvetle bağlanarak bağırsaklardan emilmesinin 
engellenmesine ve vücuttan uzaklaştırılmasına “şelasyon” denir. 
Şelasyon bedende biriken zehirli mineral ve metallerin atılması amacıyla yapılır. Demir,kurşun,kadmiyum,civa bu yöntemlerle atılabilir. Damar yoluyla EDTA (etilen diamin tetra asetik asit) verilir. Çok kez vitamin B, C, magnezyum ve çinko birlikte verilir. Uygulama haftada 2 defa yapılır ve bu işlem ortalama 2- 3 saat sürer. Ayrıca şelasyon işlemleri ağızdan veya fitil yoluyla da yapılabilir.

Şelasyonda Amaç: 
  •  Mevcut olan regülasyon bloklarının giderilmesi
  •  Bağdokusu, lenfatik sistemin düzenlenmesi
  •  Regülasyonun sağlanması
  •  Bağırsak florasındaki disfonksiyonların giderilmesi
  •  VSS’in kominikasyon fonksiyonunun sağlanması
  •  Ağır metallerin bedenden uzaklaştırılması
  •  Bedene binen patolojik ve psikolojik yükün giderilmesi
  •  Ortomoleküler tıp açısından takviyelerin yapılması
  •  Daha önce etkili olan metodlarının kişiye özel kombinasyon terapilerinin düzenlenmesi 
  •  Tedavinin kişiye özgün düzenlenmesidir.


Ağır Metal Zehirlenmesi ve Arınma – Şelasyonun Önemi

Ağır metal kirliliği nedir ve vücudu nasıl etkiler? 

Ağır metal zehirlenmesi oldukça yeni bir konudur. Tamamlayıcı tıp ile ilgilenen doktorlar insan bedenin 
ağır metallerden arındırılmasının, diğer bir deyişle “detoksifikasyon işinin” geleceğin tıp alanı 
olacağını belirtiyorlar. 

Ağır metaller kurşun, civa, gümüş, kadmiyum, altın, kobalt, kalay gibi elementlerdir. Bütün ağır 
metaller değişik yollarla (yiyecekler, içme suları, diş dolguları, çevresel kirlilikler, gazlar vs) insan vücuduna 
alınmaktadır. Ağır metallerin çoğu özel bir destek olmadan vücudun normal ekskresyon yolları 
ile (böbrek, karaciğer, barsak, akciğer, deri) atılamazlar. En toksik ağır metallerin başında kurşun, 
kadmiyum, civa ve nikel gelmektedir.

Ağır metal zehirlenmeleri arasında en sık rastlananı civa zehirlenmesidir. Diş hekimliğinde kullanılan 
amalgam tipi dolguların neden olduğu civa ve ağır metal zehirlenmeleri sıkça karşılaştığımız ağır 

metal zehirlenmelerinin başında gelmektedir. Ancak amalgam tipi dolguların çıkarılması ve uzaklaştırılması, 
tek başına bedenin civadan arındırılması anlamına gelmiyor. 

Amalgamın yapısında % 50 oranında civa vardır. Amalgamın geri kalan yapısında yine çok zehirli 
kalay, bakır ve gümüş gibi ağır metaller bulunur. Amalgam ucuz ve çalışması kolay bir malzeme olduğundan 
diş hekimliğinde dolgu materyali olarak kullanımı çok yaygındır. Amalgam tipi dolguların 
yapısında bulunan ağır metaller yoğun çiğneme ile özellikle ekşi ve sıcak yiyeceklerin oluşturduğu 
galvanik akımlar yoluyla iyonize olarak bedene geçebilmektedir. 

Amalgam ağır metal kaynakları arasında çok özel bir yere sahiptir. İçerdiği civa ağır metaller arasında 
özel bir konumu işgal eder: Daha yeni yeni geliştirilen özel boyama yöntemleri ile bedende yığımlanmış 
olan ağır metallerin vejetatif sinir sistemi (VSS, sempatik sinir sistemi) başta olmak üzere 
tüm organizma üzerinde olumsuz etkiler yaptığı gösterilmiştir. VSS içine yerleşen ağır metallerin, organizmada 
kalıcı hasar ve kronik hastalıklar oluşturduğu için bir an önce bedenden uzaklaştırılması 
gerekmektedir. Şelasyon bu açıdan çok önemlidir.

Ancak amalgam tipi dolguların bu zararlı etkilerinden kurtulmak için diş hekimlerine müracaat 
edildiğinde, bu kez diş hekimlerinin bu dolguları çıkarma işlemleri sırasında ileri derecede dikkat 
göstermesi gerekir. Çünkü dolgu çıkarılırken amalgamda bulunan civa kolayca inhale edilebilir ve 
bedende yerleşebilir. Biliyoruz ki inhalasyonla alınan civanın vücutta yarılanma ömrü 18 yıldır. Bu 
durum hasta için olduğu kadar diş hekimi için de ciddi risk oluşturmaktadır.

Kanda ağır metallerin tespit edilememesi vücutta ağır metal depolanması olmadığı anlamına gelmez. 
Vücudun hemen her hücresinde yerleşebilen ağır metaller ancak bulundukları yerden mobilize 
edildiklerinde, özellikle de hücre içinde hücre dışına çıkarıldıklarında kanda saptanabilir hale gelirler. 

Şelasyon tedavisi, nöralterapi ile kombine edildiğinde hücre içinde ve özellikle beyinde mevcut 
olan ağır metalleri yerinden mobilize ederek bağ dokusuna ve kana geçmesini sağlamak mümkündür. 
Nöralterapi yaklaşımında ağır metallerin akümüle olduğu segmentlerin kanlanmasını artırmak 
ve lenfatik sistemi düzenlemek mutlaka yapılması gereken bir uygulamadır. Ağır metaller vücutta 
bütün dokularda birikmektedir. Yalnızca, beyin, sindirim sistemi organları ve böbrekler değil, çene 
kemiğinde bile depolanmaktadırlar. Ağır metallerin organ konsantrasyonları yıllarca herhangi bir 
değişiklik göstermeden yüksek konsantrasyonda kalabilir ve pek çok patolojik durumun oluşmasına 
neden olabilir. Vücudun tek başına ağır metalleri uzaklaştırma yeteneği bulunmadığı için, ağır metalleri 
elimine etmek için yardıma ihtiyaç duyar. 

VSS ağır metalle yüklendikten sonra, kronik ağrı oluşmasının temeli de atılmış olur. Kronik ağrı ile 
seyreden hastalıkların patogenezinde ağır metal ve toksinlerin yalnızca vücudun değişik organlarında 
birikmesi değil, VSS’de birikmesi de önemli bir rol almaktadır. VSS hasar görmeden kronik ağrı 
ile seyreden hastalıklar yerleşmez. VSS, temel madde içinde serbest sonlanan sinir uçlarıyla beslenmektedir. 
Burada birikmiş olan ağır metaller serbest sinir uçları üzerinden sinir sistemine girerek 
beyine kadar taşınabilirler. 

Ağır metallerin VSS içine yerleşmesi ile VSS artık immün sistemi de uyaramaz hale gelir. VSS’de 
depolanan ağır metaller, DNA replikasyonu olumsuz etkileyerek pek çok hastalığın kolaylıkla oluşması 
ve kronikleşmesine yardımcı olurlar. Yani VSS’de akümüle olan ağır metaller insan DNA’sında 
değişimlere sebep olur. Ayrıca parazitler (virüs, bakteri ve mantar sporları) gibi zararlı mikro organizmalar 
da ağır metallerle yüklenmiş VSS’ne kolayca yerleşir ve bedende rahatça yayılırlar. VSS 
içine depolanmış ağır metaller bedene dışarıdan gelen mikro organizmalara karşı VSS’yi savunmasız 
hale getirir. Civa ve kalay otonom sinir lifleri içine girdikleri gibi, VSS’nin transport özelliğini hasara 
uğratarak bedenin savunma sistemini çökertirler. Bu açıdan bakıldığında civa ve kalayın bir an önce 
bedenden uzaklaştırılması olası kronik hastalıkların oluşmasını önleme açısından büyük öneme sahiptir. 

Amalgamın neden olduğu civa ile zehirlenmiş sinir lifleri hala fonksiyonel olabilir ancak fonksiyonlarını 
tam olarak yerine getiremezler. Bu gerçeği şöyle özetleyebiliriz: ağır metaller VSS’ni paralize 
ederek bu sistemi fonksiyonlarını yapamaz hale getirebilir. VSS’in ağır metallerle zehirlenmesi sonucunda, 
beden kendisine verilen uyarılara ve tedavi seçeneklerine gerekli yanıtı veremez. Bu durumda 
VSS fizyoterapi, akupunktur, psikoterapi, biyorezons, masaj ve elektrik stimülasyon gibi otonom 
sinir sistemi yanıtı üzerinde işlem yapan uyaranlara karşı da cevap veremez hale gelir. VSS’nin uyarı 
terapilerine tekrar yanıt verebilmesi için nöralterapi ile birlikte şelasyon tedavisi uygulayarak bedeni 
ağır metallerden arındırmak öncelikle yapılması gereken işlem olmalıdır. Tüm bu toksinlerin etkisi 
otonom sinir sistemi üzerinde olduğundan VSS’ini bahsedilen tedavi yöntemleri ile rahatlatmak ve 
ağır metallerin oradan uzaklaştırılmasını sağlamak, regülasyon sağlamaya yönelik bir işlemdir. 

 Eğer sistem VSS içine yerleşmiş olan ağır metallerden dolayı bloke olmuşsa o zaman terapilere yanıt 
vermediği gibi beden durağan hale gelmiş, VSS’in bloke olması ile kronik ağrıların yerleşmesi için 
kapı açılmış demektir. VSS’in bloke olmasıyla birlikte antikor oluşumu engellenir ve vücudun immun 
sistemi ileri derecede bozulur.  

Pek çok kronik hastalık çeşitli ağır metal kirliliği sonucu oluşabilir. Ağır metal kaynaklı hastalıklar 
arasında: nörolojik bozukluklar (depresyon, migren, Alzheimer, Parkinson, multipl skleroz, vb) 
organik hastalıklar (böbrek hastalığı, alerji, egzama, astım, vb), otoimmün hastalıklar (ülseratif kolit, 
Crohn hastalığı, romatizma, vb) sayılabilir.

Aşağıdaki belirtiler civa zehirlenmesinin bir işareti olabilir: 
  • Uykusuzluk, sinirlilik 
  • Konsantrasyon bozukluğu, yorgunluk, halsizlik 
  • Sindirim sistemi problemleri
  • Diş eti hastalıkları 
  • Kronik eklem sorunları 
  •  Kas ağrısı ve çok daha fazlası.

Başlangıçta çoğu kişi ağır metallerden kaynaklanan toksik yüklenmenin ve diğer deyişle zehirlenme 
belirtilerinin farkında olamamaktadır. Ancak bu yüklenme belli bir eşik değerin üzerine çıktığında ve 
ilgili organa ait şikayetler belirdiğinde hasta, belirtinin ortaya çıktığı organ ile ilgili bir hekime başvurmaktadır. 
Klasik bir hekim tarafından değerlendirilen hastalarda genellikle şikayetlere ve organa 
özgü tedaviler yapılmakta, çoğu kez bu sorun ve belirtilerin bir ağır metal zehirlenmesinden kaynaklı 
olabileceği akla gelmemektedir. Bu durum gereksiz pekçok tetkik ve tedavinin yapılmasına neden 

olmakta, buna karşın iyileşme elde edemeyen hasta sorunları ile başbaşa kalmaktadır. Bu durumda, 
civa ve diğer kirletici maddeler bedenin her yerine yerleşecek ve yığımlanacak özelliğe sahip oldukları 
için başta bağ dokusu, merkezi sinir sistemi, hücre içi olmak üzere bütün organlarda miktarları 
daha da yüksek düzeye çıkacaktır.

Ağır metal yüklenmesinden kaynaklanan semptomların listesi oldukça uzundur: alerji, kronik yorgunluk, 
depresyon, eklem ağrısı, baş ağrısı ve kronik hastalıklar.... Toksinlerin miktarı vücudun kendisini 
arındırma kapasitesinin üzerine çıkmış, toksinlerin atılımı yavaşlamış ve vücutta ciddi anlamda 
birikim meydana gelmiştir. 

Amalgam dolgusu olan hastalardan amalgamlar çıkarıldığında, eğer kanda ve idrarda ağır metaller 
tespit edilmezse artık bedende civanın olmadığı sanılır. Bu doğru değildir. Üstelik biorezonans 
yöntemi ve homeopatik ilaçların kullanımı da tek başına yeterli değildir. Çünkü bu yöntemler, hücre 
zarının geçirgenliğini artırarak civanın hücre zarının iki tarafına da geçişini artırır ve hücre içinde 
civanın daha da birikimine neden olurlar. Bu durumda kandaki civa miktarı düşük olarak bulunabilir. 
Bu nedenle amalgamın dişlerden çıkarılması ile birlikte yalnızca biyorezonans ve homeopatik tedaviler 
yeterli olmaz. Hücre içerisinden bu toksik maddeleri dışarı çıkararak onları elimine edecek daha 
etkin yöntemlerin uygulanması gerekir. 

Doğru ve etkili şelasyon tedavisi, ağır metallerden kaynaklanan sorunların giderilmesi için çok önemlidir. 
Klasik anlamda yapılan şelasyon tedavisi, Damar yoluyla EDTA (etilen diamin tetra asetik 
asit) ile birlikte çoğu kez vitamin B, C, magnezyum ve çinko verilmesine dayanır. Uygulama haftada 
2 defa yapılır ve bu işlem ortalama 2- 3 saat sürer. Nadiren şelasyon işlemleri ağızdan veya fitil yoluyla 
da yapılabilirse de başarı şansı damardan olan kadar etkili değildir. Bununla beraber, IV yolla 
yapılan şelasyon tedavisi daha çok akut toksikasyonlara yöneliktir ve agresif bir tedavi olduğu için 
vücut için gerekli minerallerin de bağlanarak vücuttan atılmasına sebep olabilir.

Ancak bilinmelidir ki, klasik anlamda yapılan bu şelasyon tedavisi istenilen sonucu vermekten çok 
uzaktır. Bu pencereden bakıldığından Dr . Herget , Dr Klinghardt ve Dr. Nazlıkul’un geliştirdikleri 
şelasyon kombinasyonu gerçek detoksu sağlamak açısından çok önemlidir. Ağır metallerin yerlerinden 
mobilize edilmesi, bağlanması ve atılması için önerilen medikal desteğin yanı sıra kişiye özgün 
beslenme yanında lenfatik sistemin ve bağ dokusunun regülasyonu için nöralterapi uygulamaları 
mutlaka doğru şekilde kombine edilmelidir. Bu birleşim terapisinin arkasında yılların deneyimi ve 
birikimi söz konusudur. Şelasyon terapisi konusunda uzman kişiler tarafından yürütülmelidir.

Dr. Herget, Dr. Klinghart ve Dr. Nazlıkul’un çalışmaları, gerek hücre içine yerleşmiş olan ve gerekse 
bağ dokusunda depolanmış olan ağır metallerin bulundukları yerden kolayca mobilize edilmesi ve 
daha sonra bedenden uzaklaştırılması için çok önemli gelişmeler sağlamıştır. Araştırmacılar, ağır 
metalleri bağlayarak (şelasyon) vücuttan atabilecek yöntemleri geliştirmişlerdir. Dr. Herget, Dr. Klinghart 
ve Dr. Nazlıkul’un geliştirdikleri şelasyon tedavisinde 3 temel preparat kullanılır:

1. Chlorella,  2. Koriander,   3. Barlauch

VÜCUDUMUZU ZEHİRLEYEN AĞIR METALLER

1-Kurşun
Trafik kirliliği,petrol, sigara kalemler saç boyaları,akü imalatıyla vücuda geçer. Sinir sistemine zihin ve kemik sağlığına zarar verir Kalsiyum,çinko,aljinik asit, B1 ,B 6 ve C vitaminleri bu zararlı etkileri azaltabilir

2-Kadmiyum
Konserveler, sigara dumanı, deterjanlar, eve yeni alınan halılar ve tarımsal gübrelerle vücuda girer. Böbrek,sinir sistemi,kemikler ve solunum sistemine zarar verir. Tansiyonu yükseltir. Kurtulmak için A, C ve E vitaminleri , kalsiyum selenyum, alginik asidin yanı sıra soğan sarımsak ve pırasa kullanılabilir.

3-Alüminyum
Bazı diş macunları,yemek saklama kapları,mide için kullanılan antasidler,sigara filtreleri,bazı tuzlar ve peynirler,terden koruyucu deodorantlar zararlı alüminyum içerirler. Hafıza bozuklukları ve Alzheimer hastalığı bulgularında artma olur. Kalsiyum,çinko,magnezyum, B6 vitamini bu zararları azaltabilir.

4- Civa
Bazı boyalar,ton balığı konservesi ve diş dolgularında bulunan amalgam yoluyla vücuda girerler. Böbrek,karaciğer ve özellikle beyin fonksiyonlarını bozan civanın zararlarından kurtulmak için soğan,pırasa,yumurta yenmelidir. Ayrıca C vitamini,selenyum,kalsiyum çinko gibi maddeler kullanılmalıdır.

5-Bakır
Bakır su borularından vücuda giren bu metal ,demir ve çinko gibi vücuda yararlı elementlerin miktarını azaltır. Yumurta, soğan, sarımsak, pırasa bu zararları minimale indirir. Ayrıca eksilen çinko ve demirinde ek olarak alınması gerekir.

6- Fluorid
Diş macunları,ağız gargaraları, teflon tavalar ve fluor miktarı yüksek sular bunun kaynağıdır. Dişlerde lekeler ve kemik zayıflığında önemli rol oynadığı gösterilmiştir. Çözüm flordan uzak durmak ve kalsiyum almaktır.

7-Arsenik
Bazı şarap ve biralarda ,tuzlarda ve boyalarda bulunur. Karaciğer,böbrek ve solunum sisteminde olumsuz etkileri gösteren arsenik için antioksidan bazı vitaminler (A-C-E) selenyum ve alginik asit kullanılabilir. 

 

Prof. Dr. med. Hüseyin NAZLIKUL
http://www.huseyinnazlikul.com

DİĞER YAZILARIMIZ