Bağırsak florası denildiği zaman, sindirim sisteminde yaşayan ve konak organizmanın sindirimiyle ilgili çeşitli yararlı işlevleri olan mikroorganizmalar kastedilmektedir.
Bağırsaklar alan olarak 400-500 m² büyüklüğünde yani bir futbol sahasının yarısından biraz daha büyük bir yüzölçümüne sahiptir. Bağırsak florasında bilinen 500 tür bakteri mevcuttur ve bunlar sayı olarak 1–10 katrilyon arasındadır. Bu bakteriler genellikle kalın bağırsakta bulunurlar.
Sağlıklı bir insanda bağırsak florasındaki bakterilerin % 98’i faydalı olup yediğimiz besinlerdeki proteinleri aminoasitlere, karbonhidratları disakkaritlere ve yağları da yağ asitlerine dönüştürürler. Örneğin proteinler 30 000-300 000 molekülden oluşurlar, enzimler veya bakteriler aracılığı ile aminoasitlere (tek moleküle) dönüşürler.
Ortalama bir insan vücudunda 1014 hücre varken, sindirim sisteminin içindeki mikroorganizma sayısı bunun en az on katı kadardır.
Bakteriler kalın bağırsaktaki floranın çoğunu, dışkının da %60'ını oluştururlar.
Sindirim kanalında yaşayan tür sayısı tahminen 300 ile 1000 arasında olup, pek çok uzmanın görüşü ise bunun 500 civarında olduğudur.
Ancak bunların % 99'unun, 30-40 türe ait olmaları muhtemeldir. Bağırsak florasını oluşturan canlılar arasında maya türleri de vardır.
Bağırsak florası ile insanlar arasındaki ilişki simbiyotik ve mutualistik bir ilişkidir, yani her iki tarafa da yarar sağlar.
İnsanlar bağırsak florası olmadan yaşayabilseler de, bağırsak florasının, kullanılmayan maddeleri fermantasyon ile kullanılır maddelere dönüştürmek, bağışıklık sistemini eğitmek ve zararlı organizmaların büyümesini engellemek gibi yararlı işlevleri vardır.
Ancak bazı bağırsak mikroorganizmaları hastalık da yapabilir.
Üst mide ve ince bağırsakta mikroorganizma yoktur. En çok bakteri kalın bağırsakta bulunur ve bu bakterilerin etkinlikleri, kalın bağırsağı metabolik olarak vücuttaki en aktif organ yapar.
İnce bağırsaktaki bakteriler başlıca Gram-pozitif, kalın bağırsaktakiler ise başlıca Gram-negatiftir. Kalın bağırsağın ilk kısmında karbonhidratlar fermente olur, sonrasında ise protein ve aminoasitler parçalanır. pH, bağışıklık sistemi ve peristaltik hareketlerin etkisiyle bağırsağın farklı bölgelerinde farklı türler bulunur.
Çekum ve çıkan kolonda pH düşüktür ve bakteriler hızlı çoğalır, nötral pH'lı inen kolonda ise yavaş çoğalırlar.
Bağırsaklardaki bakterilerin % 99'dan fazlası anaerobdur, ama çekumda aerobik bakterilerin yoğunluğu yüksektir.
Bağırsaklarda yer alan mikroorganizmaların tipleri
Bağırsaklardaki tüm bakteri türleri tanımlı değildir çünkü bazıları kültürlenemez. Kişiden kişiye bakteri türlerinin sayıları çok fark etse de, belli bir kişi için bu sayısal oranlar oldukça sabittir.
Çoğu bakteri Bacteroides, Clostridium, Fusobacterium, Eubacterium, Ruminococcus, Peptococcus, Peptostreptococcus ve Bifidobacterium cinslerine aittir.
Escherichia ve Lactobacillus gibi aeroblar daha az miktarda bulunurlar. Bacteroides cinsine ait türler bağırsaklardaki bakterilerin %30'unu oluştururlar.
Bağırsak florasında bulunan maya cinsleri arasında Candida ve Saccharomyces bulunur.
Bağırsak florasında yer alan mikroorganizmaların görevleri
Bağırsak bakterilerinin insanlar için faydalı olan çeşitli işlevleri vardır. Bunlar arasında sindirilemeyen gıdaların parçalanıp emilmelerine yardımcı olmak, hücre büyümesini teşvik etmek, zararlı bakterilerin çoğalmasını baskılamak ve bağırsaklardan kana toksik ürünlerin geçmesini engellemek sayılabilir.
Ayrıca bağırsak mukozasında enflamasyon oluşumunu engellemek, cilt hastalıklarının oluşumunu azaltmak, daha duru bir beden oluşturmak, kişinin bağışıklık sistemini güçlendirmek, karaciğere gidecek ve onun yükünü artıracak olan patojen mikroorganizmaları önceden elimine etmek, bağışıklık sisteminin yalnızca patojenlere cevap vermesini sağlamak ve bazı hastalıklara karşı korumak da bu görevler arasında sayılabilir.
Karbonhidrat fermantasyonu ve emilimi
Bağırsak florası olmazsa insan vücudu yediği karbonhidratların bir kısmını sindirip kullanamaz, çünkü polisakkaritlerin sindirimi için gerekli enzimler ancak bazı bağırsak bakterilerinde bulunmaktadır.
Steril bir ortamda büyüyen ve bağırsak florası olmayan kemirgenlerin, normal hayvanlara kıyasla aynı kiloda kalabilmek için %30 daha fazla yemek zorunda oldukları gösterilmiştir.
Bakterilerin yardımı olmadan tamamen sindirilemeyen bileşikler arasında, bazı karbonhidrat (nişasta gibi), oligosakkarit, şeker (laktoz gibi) ve alkoller, bağırsak mukozası ve dökülen bağırsak epitel hücrelerinin proteinleri bulunur.
Bakteriler fermente ettikleri karbonhidratları kısa zincirli yağ asitlerine (KZYA) dönüştürürler. Bunlar konak hücreleri tarafından kullanılarak insan için önemli bir enerji kaynağı oluştururlar. Ayrıca bu yağ asitleri bağırsağın su emme kapasitesini artırır, bazı zararlı bakterilerin sayısını azaltır ve hem bağırsak hücrelerinin hem de yararlı bakterilerin çoğalmasını sağlarlar.
KZYA arasında asetik asit, propionik asit ve butirik asit bulunur. Fermantasyon sonucu laktik asit gibi organik asitler ve gazlar da oluşur. Bu organik asitler vücut tarafından kullanılıp enerji üretiminde kullanılırlar.
Bağırsakta gerçekleşen diğer bir fermantasyon, proteolitik fermantasyon olup, enzimler, ölü konak ve bakteri hücreleri ve gıdalarda bulunan kollajen ve elastin gibi sindirilememiş proteinlerin yıkımını sağlar. Bu fermantasyon sonucunda da KZYA ve karsinojenler oluşur.
Bakterilerin, lipitlerin emilimi ve depolanmasını artırdıklarına dair deliller vardır. Bakteriler ayrıca K2 vitamini üretip bunun vücut tarafından emilimini sağlarlar. Ayrıca KZYA vücudun kalsiyum, magnezyum ve demir emilimine de yardım eder.
Bağırsaklarda bulunan mikroorganizmaların bağırsak dokusuna etkileri
KZYA'nın bir diğer yararı, bağırsak epitel hücrelerinin büyümesini artırmaları, onların çoğalma ve gelişimini kontrol etmeleridir. Bunun yanı sıra, bağırsak yakınındaki lenf dokularının büyümesini de sağlarlar.
Sağlıklı bir bağırsak florası patojen bakterilerin, yani hastalık yapacak bakterilerin oluşumunu engeller…
Bağırsak florasının önemli etkilerinden bir diğeri ise, konağa zarar verebilecek türlerin bağırsaklarda yerleşmelerine engel olmaktır. Mayalar ve Clostridium dificile gibi zararlı bakteriler, yararlı bakterilerle rekabet edemediklerinden sayıları zararsız seviyede kalır. Buna karşın, bağırsak florası kaybolunca kolayca enfeksiyonlar meydana getirirler.
Yararlı bakteriler, kalın bağırsak yüzeyindeki bağlanma noktaları ve bağırsağın içindeki gıdalar için patojen mikroorganizma türleri ile yarışarak, patojen türlerin büyümesine engel olurlar. Bağırsakta bulunan simbiyotik bakteriler, bu ekolojik ortama daha fazla uyum sağlamışlardır.
Ayrıca dahili bakteriler konağa kimyasal sinyaller yollayarak ne kadar gıdaya gereksinim duyduklarını bildirirler, konak da onlara ancak o miktarda gıda verir. Bu yüzden patojenler, çoğalmalarına yetecek kadar besin elde edemezler.
Yerel bakteriler ayrıca bakteriosinler salgılarlar; miktarları konak tarafından düzenlenebilen bu maddeler zararlı bakterileri öldürür.
Fermantasyonun bir diğer etkisi de, yağ asitleri oluşturmasından dolayı, ortamın asitliğini artırıp buna dayanıksız olan zararlı organizmaların çoğalmasını engellemesidir.
Bağırsak florasının bağışıklık sistemi üzerindeki etkisi
Bağırsak bakterileri, konağın sistemik ve bağırsak mukozasındaki bağışıklık sistemi üzerine sürekli etki ederler. Bağırsak mukozasındaki bağışıklık sisteminin hem erken gelişiminde hem de hayat boyu süren işleyişinde bakterilerin anahtar bir rolü vardır. Bağırsak mukozası yakınında yer alan lenf dokularını stimüle ederek patojenlere karşı antikor üretmelerini sağlarlar.
Bağışıklık sistemi yararlı bakterilere dokunmayıp zararlılara karşı mücadele verir.
Bir bebek doğar doğmaz sindirim sistemine bakteriler yerleşir. İlk yerleşen bakteriler bağışıklık sisteminin tepkisine etki ederek, kendilerinin konağa ait olarak tanımlanmalarını sağlarlar. Dolayısıyla ilk bakteriler, kişinin hayatı boyunca var olacak bağırsak florası içeriğini belirlerler. Bu yüzden normal doğan bir bebeğin bağışıklık sistemi, sezaryen ile doğan bir bebeğe oranla daha güçlüdür.
Berlin Postam’dan Dr. Habil Jurgen Schulz, bağırsak florasının bebeklerin doğduktan sonra anne sütü, inek sütü veya mama ile beslenmelerine göre şekillendiğini tespit etmiştir.
Buna göre anne sütü ile beslenen çocukların bağırsak içeriğinin pH-değeri 3.5-5 arasında iken, mama ile beslenenlerde pH-değerinin 7 veya hafif üzerinde olduğunu tespit etmiştir.
Sindirim organları günde ortalama 7–8 litre salgı (enzimler, hormonlar, vitaminler, asitler ve alkalik maddeler) üretir. En ideal enzim salınımı, pH-değerinin 4.5-6.5 arasında olması halinde gerçekleşir.
Bebekte sağlıklı bir ağız ve bağırsak florasının oluşmasını sağlayan esas faktör, doğum sırasında annenin vajinasından yuttuğu ilk floradır. Ancak, bebek sütten kesilince bağırsaklardaki bakteri karışımı, çoğunlukla seçmeli (fakültatif) aeroblardan, zorunlu anaeroblara değişir.
Bağırsak florasının bazı üyeleri, örneğin bazı Bacteroides türleri, yüzey antijenlerini değiştirerek kendilerini konak hücrelerine benzetirler, böylece bağışıklık tepkisinden kurtulurlar. Bazı zararlı bakteriler de bu stratejiyi kullanırlar.
Bakteriler oral tolerans adı verilen bir duruma etki ederler, yani ağızdan alınan veya sindirim sisteminde bulunan bakterilerin ürettiği bir antijene karşı kişilerin daha az duyarlı olmalarını sağlarlar.
Sağlıklı bir bağırsak florası alerjileri engeller
Bakterilerin alerjilere, yani bağışıklık sisteminin zararsız antijenlere karşı aşırı tepki göstermesine engel olduğu da gösterilmiştir. Bebek ve küçük çocukların floraları incelendiğinde görülmüştür ki alerjisi olanların veya daha sonraki yıllarda alerji gelişenlerin bağırsak florasında C. difficile ve S. aureus gibi zararlı türlerin olma olasılığı daha yüksek, Bacteroides ve Bifidobacteria’nın sayıları ise daha düşüktür.
Bu gözlemi şu şekilde açıklayabiliriz; bakteriler bebeklik yıllarında bağışıklık sistemini eğittiklerinden dolayı, eğer bu bakteriler zamanında eksik ise, bunun sonucu olarak gelişen az eğitilmiş bir bağışıklık sistemi, antijenlere karşı aşırı tepki gösterebilir. Ancak flora bozukluğu alerjilerin bir nedeni değil bir sonucu da olabilir.
Antibiyotikler bağırsak florasını olumsuz yönde etkiler
Geniş spektrumlu antibiyotik kullanımı ile bakterilerin sayısının azaltılması, konağın sağlığına ve onun gıdaları sindirme yeteneğine etki etmektedir. Antibiyotikler, bakteriyel hastalıkları iyileştirmek amacıyla alındığında veya farkında olmadan, antibiyotikle beslenmiş hayvan etleri yendiğinde, bağırsak florasına zarar verirler. Antibiyotikler sadece patojen bakterileri öldürmez aynı zamanda bağırsakta yer alan önemli bakterileri de öldürürler. Antibiyotik kullanımının artmasına bağlı olarak bağırsak florasında ciddi bir bozulma olmaktadır. Bu durum kişinin bağışıklık sisteminin çökmesini ve kronik hastalıkların oluşmasını kolaylaştırmaktadır.
Antibiyotikler bağırsakları tahriş ederek, bağırsak florasına etki ederek veya patojen bakterilerin çoğalmasına fırsat vererek ishale yol açabilirler. Hatta bazen kabızlık da yapabilirler. Antibiyotik kullanımı sonucu, daha önce var olmayan rahatsızlıkların ortaya çıkmasının altında yatan neden budur.
Antibiyotikler, bağırsak florasındaki bakterilerin sayı ve türlerini değiştirerek ve vücudun karbonhidratları fermente etme ve safrayı metabolize etme yeteneklerini azaltarak da ishale yol açabilir.
Antibiyotiklerin bir diğer olumsuz etkisi, antibiyotiğe dirençli bakterilerin sayılarının artmasına neden olmalarıdır.
Daha önce de belirtildiği gibi, bağırsak kaynaklı bakterilerin azalmasının bir diğer etkisi ise zararlı bakterilerin çoğalmasına neden olmalarıdır. Bağırsaktaki zararlı patojen bakteri artışının, pek çok hastalığın oluşumunu kolaylaştırdığı artık tüm yönleriyle bilinmektedir.
Antibiyotik kullanımı dışındaki nedenler de bağırsak florasının değişmesine neden olabilir. Bunlar arasında bağırsak iskemisi yani bağırsak dolaşımının bozulması, yemek yememek ve bağışıklık sistemi yetersizliği sayılabilir.
Bunlara ek olarak, yıllardır aldığımız besinler bağırsaklarımızda tortulaşmaktadır. Burada biriken toksik maddeler, bağırsak floramızı bozarak, normal görevini yapamaz hale gelmesine neden olurlar.
Bağırsak florasının düzenlenmesi ve detoksifikasyon
Bütün bu bilgilerin ışığı altında şunu kesinlikle söyleyebiliriz ki, barsak florasının tekrar düzenlenerek kabul edilen normal sınırlar içinde tutulması, sağlıklı bir yaşamın olmazsa olmaz kuralıdır. Bu nedenle 35 yaşına gelmiş her insanın, öncelikle yılda bir kez kapsamlı gaita analizi yaptırarak, bağırsak florasının durumunu görmesi gerekir.
Bağırsak florasını düzenleyen ve toksinlerden arındıran en etkin tedavi şekli, kolon hidroterapi yöntemidir.
Besin yoluyla yararlı bakterilerin yani probiyotik katkıların alınması, flora bozukluğunun olumsuz etkilerinden kaçınmak ve normal dengenin düzeltilmesine yardımcı olmak açısından faydalı olmaktadır.
Bu açıdan bakıldığında probiyotikler çok önemlidir.
Ayrıca prebiyotik olarak adlandırılan, bakteri içermeyen ama yararlı bakterilerin çoğalmasına yardımcı olan beslenme katkı maddelerinin de faydalı olduğu iddia edilmektedir.
Prof. Dr. med. Hüseyin NAZLIKUL
http://www.huseyinnazlikul.com